Türkiye caz tarihine baktığımızda Arif Mardin’den sonra beste ve düzenlemeler açısından akla ilk gelen isim kuşkusuz Emin Fındıkoğlu. Ödünsüz kişiliği ve caz sanatına adanmış sade yaşamıyla caz sahnesinde özel bir yere sahip.

1940 İstanbul doğumlu sanatçı müziğe 1955 sonlarında Saint Joseph Lisesi’nin orkestrasında mellofon çalarak başladı. Caz plaklarında duyduklarını tekrarlayabileceği bir müzik aleti öğrenmesi gerekiyordu. Bir yandan konservatuarda trompet öğrenimi görürken diğer yandan da caza ilgi duyan kendinden büyük arkadaşlarıyla Cüneyt Sermet’in evinde müzik bilgisini geliştiriyordu. Bu değerli caz eleştirmeniyle olan bağını Sermet’in Didim’deki evini sık sık ziyaret ederek hiç koparmadı. 1956’da önce İsmet Sıral Altılısı’nı Küçük Sahne’de, ardından Dizzy Gillespie Büyük Orkestrası’nı Saray Sineması’nda dinleyen Fındıkoğlu, cazı ustalarından görsel ve işitsel olarak izleyecek, Sıral’ın grubunda Arif Mardin’in, Gillespie orkestrasında Ernie Wilkins’in birinci sınıf düzenlemeleriyle kulakları dolacaktı.

Trompeti bırakan sanatçı, 1959’da Boston’dan bir süreliğine gelen Arif Mardin’den armoni ve aranjörlük dersleri aldı. Nitekim olgunluk yıllarında kurduğu kombolarda Mardin’in küçük topluluklardan büyük ses elde etme tekniğinden yararlanır. Bazı deneysel çalışmalarda ise az da olsa Norveçli piyanist, aranjör ve orkestra şefi Jon Balke’nin etkileri sezilir. Bu etkileri kendi bakışıyla birleştirerek özgünlüğün kapılarını aralamıştır.

Yeniden yaşam öyküsüne dönersek, askerliğini yaptıktan sonra 1962’de burslu olarak Boston’daki Berklee Müzik Okulu’na giren Fındıkoğlu, burada Herb Pomeroy’dan aranjörlük, Ray Santisi’den piyano, John LaPorta’dan doğaçlama, Bill Maloof’tan orkestrasyon ve James Progris’den kontrpuan dersleri aldı. 1963 yılında Berklee’nin “Jazz In The Classroom” albüm dizisinin “A Tribute To Duke Ellington” başlıklı sekizincisi için iki Mercer Ellington bestesini düzenledi.

1967’de İstanbul’a dönüşünde İsveçli saksofoncu Lennart Jansson’un dörtlüsünde piyano çalmaya başladı. 1968’de ilk büyük orkestrası Big Soul Band’i kurdu. Cazın kardeşi ve kesinlikle siyah bir müzik olan soul çalan topluluk Fındıkoğlu’nun düzenlemeleri, basçı Onno Tunç’un sağlam funk eşliği ve Erkut Taçkın’ın vokaliyle dikkati çekiyordu. 1970’de Elmadağ’da The Rhythm Section adlı caz klübünü açtı, bir sonraki yıl burayı kabare tiyatrosuna çevirdi. İsmet Küntay ve daha sonra Haldun Taner ile birer müzikale imzasını attı. 1971’de Engin Cezzar-Gülriz Sururi Tiyatrosu’nda Hair müzikalinin, 1979’da Dostlar Tiyatrosu’nda Brecht Kabare’nin müzik yönetmenliğini üstlendi. 1978’de Taksim’de Onno Tunç ile Polifon adlı bir müzik okulu da açmıştı.

Dört yıl boyunca İskandinavya ve Batı Avrupa’da çalışan Fındıkoğlu, 1980’lerde Tuna Ötenel ile çeşitli topluluklar kurdu. 1985’te Mustafa Kemal Ağaoğlu ile ilk uluslararası modern caz etkinliği olan ve dünya çapında caz ustalarının yer aldığı Bilsak Caz Festivali’ni başlattı. Tuna Ötenel ile olan Dörtlü’lerini geliştirerek oluşturdukları Euphony (1986) ve çok daha sonra Detant (1999) adlı sekiz kişilik topluluklarda ülkemizin üfleme çalgılardaki en ünlü cazcılarına yer verdiler.

Müzikotek’in ısrarlarıyla 1996 yılında kaydettiği albümünde (Dog Songs) kendi bestelerine de yer verdi. Albümde ağız armonikasında Hasan Kocamaz, kontrbasta Mahmut Yalay, davulda Ateş Tezer yer aldılar. 2000 yılında müzik yönetmenliğini üstlendiği Feyza Eren’in albümü (I’m New) Yonca etiketiyle raflardaki yerini aldı. Albüm başta tromboncu Elvan Aracı olmak üzere Detant’ın üyelerinin katkılarıyla gerçekleşti.

MİAM’da on bir yıl boyunca sürdürdüğü caz armonisi ve şarkı yazımı derslerinin dışında bir yaylı çalgılar dörtlüsünün çevresinde oluşturduğu grup (Stringsville) ile konserler verdi. 2012 yazında Nisville Caz Festivali’nde (Sırbistan) EF SEPTET adlı topluluğuyla yer aldı.

Emin Fındıkoğlu Temmuz 2015’te İstanbul Caz Festivali’nden Yaşam Boyu Başarı ödülünü aldı; ayrıca EF+12 adını verdiği yeni projesini cazseverlerle paylaştı. Emin Fındıkoğlu’nun yaratıcılığı ve başarısı yaşam boyu sürecek.

Yukarı