Bazen bir anekdot, insanın tüm kişiliği ve hayatıyla ilgili gerçekleri içinde gizleyebilir. İşte büyük emektar müzisyen Neşet Ruacan’ın şu anısı örnek gösterilebilir. New York’ta bulunduğu günlerde arkadaşlarıyla gittiği kulüplerden birinde Roland Hanna çalıyor. Arkadaşları, kafa yapısının çok uyuşacağı gerekçesiyle sürekli teşvik ediyorlar, Hanno ile tanışması için. Tam kalkıp yanına gideceği sırada, kendisini uzaklardan seçen Hanno koşar adım yanına geliyor ve boynuna sarılıyor. “Unutamıyorum, İtalya’da birlikte çaldığımız günleri” diyor. Tanıdığı bir müzisyene benzetiyor Neşet Hoca’yı Hanno. Hiç bozuntuya vermiyor, karşısındakini kırmamak adına düzeltmiyor; arkadaş oluyorlar.
Oldum olası utangaç ve bir o kadar da centilmen birisiymiş Neşet Hoca. Bu pozitif içe kapanıklık, önyargılardan uzak bir insan sevgisiyle yoğrulmuş. Müziği bir yarışma, didişme aracı olarak görenlerle arasına kalın bir çizgi çekmiş.
Gerçek bir İstanbul beyefendisi. Gitarcı, caz müzisyeni, eski TRT Caz Orkestrası şefi, hocaların hocası; yanı sıra doğma büyüme Modalı. İngilizlerin tercih ettiği bu semtten taşından toprağından kültür fışkırıyor, o yıllarda.
Liseyi bitirdiği gün, artık müzikten bağımsız bir hayat geçiremeyeceğinin kararlarını alıyor. Çevresinden aldığı iltifat ve teşviklere son noktayı koyarak, hayatını 6 telin üzerine yerleştiriyor. Cumhuriyet kültürüyle yoğrulan bir iklimde 10 yaşındayken eline aldığı klasik gitarı, onurlu bir ömrün ilk 100 metresi oluyor. 15 yaşında tanıştığı elektrik gitar ise tutku dolu kaderini çiziyor. Elektrik gitarın sedası, doğaçlamaya yatkın ruh haline deva oluyor. Duyduğu parçaları olduğu gibi değil de, değiştirerek çalmaya karşı duyduğu derin istekle birebir örtüşüyor bu çalgı.
Otuzlu yaşlarında Jim Hall ile tanışınca, müzik namına o güne değin öğrendiği ne kadar şey varsa, hepsi sarsılıyor temelinden. O andan itibaren temiz bir sayfa açıyor, müzik defterinde: Caz.
Güncel pop şarkıları çaldıkları ilk amatör topluluklarının adı Vahşi Kediler. Profesyonelliğe ilk adımların atılışı ise Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası ile gerçekleşiyor. Ardından sırasıyla Erol Büyükburç Orkestrası, Yalçın Ateş Orkestrası ve Süheyl Denizci Orkestrası geliyor.
1985 yılında başladığı TRT’den, 2011 yılında emekli olduğunda, Süheyl Denizci’den aldığı TRT Caz Orkestrası şefliği mesaisini alnının akıyla tamamlamış bulunuyor.
1948’li. Yaşanmış 64 yılı olduğu gibi, ömrünün geride kalan kısmını caz müziğine adamayı düşünüyor. Tabi buna sevenlerine olan bir boyun borcunu ödemek de dahil; albüm yapmak.
Yine bir anıyla bitirelim; direkten dönen top misali bir anıyla. Yine Amerika’da bulunduğu yıllarda, İsmet Sıral ve Murat Verdi ile sıkça ziyaret ettikleri yerlerden biri de Ornette Coleman’ın evi. Bu eve girebilmenin tek şartı, şömineyi yakmak için odun götürmek. Yol boyu geçtikleri ağaçlık bölgeden tahta parçaları toplayarak gittikleri evde, Ornette’in isteği üzerine birlikte bir albüm planı yapıyorlar. Ne var ki, bu proje için zamanları yetmiyor; bizimkiler dağılıyor ve memlekete dönmek zorunda kalıyorlar. Ornette ise Pat Metheny ile yapıyor bu albümü: Song X.
– Murat Beşer