Bir müzisyen müziğin hemen her türüne egemen olabilir mi? Olabildiğini, hem de ülkemizde görebildiğimiz için çok şanslıyız. İşte Özdemir Erdoğan; ülkemizin böylesine donanımlı ve bir elin parmaklarını geçmeyen müzisyenlerinden.

18 Haziran 1940’ta İstanbul’da dünyaya gelen sanatçının annesi klasik piyanistti. Dayısı da keman ve piyano çalıyordu. 9-10 yaşlarındayken aile içinde Frank Sinatra ve Zeki Müren’in taklitlerini yapıyordu. İlk müzik eğitimini ailesinden alan Erdoğan, bazı koşullar nedeniyle bu eğitimi ileriye götüremeyerek ticaret lisesinde okudu.

Ancak anne tarafından gelen genleri onu eninde sonunda müziğe yönlendirecekti. İlk gitarını babasının desteğiyle ve biriktirdiği parasıyla aldı. Kötü bir Romen gitarıydı. Rock ‘n’ Roll filminden etkilenerek üç akor öğrendi. Ancak ona göre yeterli değildi bu... Önce Ilya Ksantopulos, ardından Andreas’dan klasik gitar dersleri aldı.

27 Mayıs 1960 devriminden sonra yedek subay eğitimi aldığı Denizli’de basçı Eray Turgay’la tanıştı. Özdemir Erdoğan’ı caz müziğiyle ilk kez buluşturan kişi, Eray Turgay’dı. Adıyaman’ın Arap köyü Besniler’de başöğretmen olarak yaptığı askerliğini bitirdikten sonra 1962’de ünlü trompetçi Zekai Apaydın’ın orkestrasına girdi. Ancak hemen ayrılmak zorunda kaldı.

O dönemde gitar tekniğini yetersiz bulduğu için şarkı söylemeyi seçmişti. Yumuşak bariton sesiyle söylediği standart parçalarda oldukça başarılıydı. Kısa sürede Kadri Ünalan orkestrasına gitarcı ve şarkıcı olarak katıldı. Topluluğun diğer şarkıcısı ise Başar Tamer’di. Kadri Ünalan askere gidince orkestra dağıldı. Hemen ardından Ahit ve Cahit Oben; Cankut Özgül ile kendi topluluğunu oluşturdu. Bir yıl kadar Adana’da çaldılar.

Ancak asıl Erdoğan’ın yolunu açan olay, 1963’te tenor saksafoncu İsmet Sıral’ın topluluğuna şarkıcı ve gitarcı olarak girmesiydi. 1965’te İsmet Sıral topluluğuyla İsveç’e giden sanatçı, bu dönemde gitar tekniğini daha çok ilerletti. Bol bol Jim Hall, Barney Kessell ve Wes Montgomery dinliyordu.

Danimarka’ya gittikleri zaman Kopenhag’daki Blue Note caz kulübünde “Autumn Leaves”i çalıp söylerken, o sırada dinleyiciler arasında bulunan Jim Hall ve Alman modern tromboncu Albert Mangelsdorff’un dikkatini çekti. Öyle ki Jim Hall ona kendi gitarını çalması için vermekten hiç çekinmedi ve “Bu kediye dikkat edin,” diye övdü. Bunun üzerine tromboncu Günnur Perin, onunla özel olarak ilgilenip gitar tekniği açısından yönlendirmeye başladı.

1968 yılının Eylül ayında İsmet Sıral topluluğunun dağılmasından hemen sonra, 14 Ekim’de kendi topluluğunu kurdu. Bu yıldızlar topluluğunda; bas ve trombonda Günnur Perin, piyanoda Ayhan Yünkuş, tenor saksafon ve flütte Atakan Ünüvar, trombon ve flütte Fatih Erkoç, tuşlu çalgılarda Uğur Dikmen, daha sonra bas gitarda Onno Tunç (yanı sıra aranjör) ve davulda Cankut Özgül yer alıyordu. 1968’de basçı Günnur Perin ve davulcu Turan Eteke ile Fitaş sinemasında katıldığı yarışmada “En İyi Gitarcı” seçildi.

Sanatçının müzik yaşamındaki çelişkilerin başladığı dönemdi 1960 sonları... Bir yandan gitar tekniğini ilerletirken diğer yandan da Türkçe pop müziğini deniyordu. 1969 yılında çıkardığı 45’lik plağın ön yüzünde “Duyduk Duymadık Demeyin”, arka yüzünde ise “Uzaklaşma Benden Öyle” parçaları yer alıyordu. Bir milyon satan bu plak, Erdoğan’a “Altın Plak” kazandırdı.

Yine de caz ile ilişkisini koparmadı. Türk Halk ve Türk Sanat müziğiyle caz müziğini bağdaştırmaya çalışıyordu. Bu çalışmalarını, The Color of My Country in Jazz adı altında topladı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yolunu tuttu. Ünlü caz programı sunucusu Willis Conover’ın “Jazz Today” programına konuk oldu. İki gün boyunca bu çalışmaları programda yayınlandı. O yıllarda bu kayıtlar Türkiye’de telif sorunları nedeniyle yayın izni alamamıştı. Sanatçı yıllar sonra kendi çabalarıyla bütün 1970-1987 arası caz denemelerini toparladı ve Özgün Jazz Denemeleri adıyla CD olarak basılmasını sağladı. Şimdi bu kayıtlara ulaşabilmek büyük bir şans bizler için.

Yeniden 1970’lere dönersek; 1975 yılı, Özdemir Erdoğan’ın yoğun bestecilik döneminin başlangıcıdır. 1976'da çıkan Canım Seninle Olmak İstiyor plağı, Milliyet gazetesi tarafından yılın albümü seçildi. 1977’den başlamak üzere Türk Sanat Müziği ve Türk Halk müziği üzerine çalışmalara ağırlık veren sanatçı, yanı sıra pop müzikle köprü kurmayı deniyordu. Caz çevresinde eleştirilen Erdoğan, her şeye rağmen ne yaparsa yapsın iyisini yapmaya çalışan titiz ve mükemmeliyetçi bir müzisyen olarak yoluna devam etti.

1984’te kendi plak şirketini kurdu. Arabesk müziğin kükrediği dönemde, “Bahar Şarkıları” ve “Aşkımız Şarkılarda Yaşasın” besteleriyle döngüyü kırdı. 1991’de, TRT Altın Anten yarışmasında birinci oldu. Yurtdışı konserleriyle de yerini iyice sağlamlaştıran Erdoğan, 1998’de TC Devlet Sanatçısı ünvanını aldı.

Müzik çevrelerinde Özdemir Erdoğan’ın caz yorumcusu yanı hemen hemen unutuldu sanılırken, 2000’lerin başında şaşırtıcı bir biçimde ve daha da olgunlaşmış bakış açısıyla dönüş yaptı. Caz tutkusunu hiç yitirmediğini, Özgün Jazz Denemeleri, Sahnelerden Canlı Kayıtlar, Türk Jazz Tarihinde Işıksız Kalanlar, Jazzımcılar, Hayatım Şarkılarda ve Ankara’nın Taşına Bak albümleriyle kanıtladı. Örneğin, 2001 yılında çıkan Hayatım Şarkılarda albümünde yer alan “Aç Kapıyı Gir İçeri” ve “Bebek” adlı besteleriyle 2011 yılına ait Ankara’nın Taşına Bak albümündeki bestelerinin yanı sıra caz motifli düzenlemeleri, sanatçının türlere ne denli egemen olduğunun en iyi örnekleriydi.

Uzun müzik yaşamı boyunca daima yeniyi arayan ve deneyen Erdoğan, her ne kadar bir dönem çalışmalarına ara verdiyse de, sevgili müziğine döndüğünde bıraktığı yerden daha zengin bir birikimle devam etti.

23. İstanbul Caz Festivali’nden Yaşam Boyu Başarı ödülünü alarak sanatını taçlandırmış olacak. Elbette bu ödülle çalışmalarına son noktayı koymayacak. Özdemir Erdoğan gibi üretken ve çok yönlü bir sanatçıdan beklentilerimiz devam edecek...

Yukarı